Başbakan
Turgut Özal, ABD'de geçirdiği by-pass ameliyatından sonra yurda
dönerken uğradığı Londra'daydı.
Haberin dünyaya yayıldığı
saatlerde Türk Hava Kuvvetleri'ne bağlı savaş uçakları ve
uluslararası sularda dolaşan hücumbotlarımız Ege'yi gözetim
altına alırken, Trakya'daki zırhlı birlikler Yunan sınırına
kaydırılıyor, Karadeniz'deki "Denizkurdu" tatbikatını
bir gün önce bitiren 50 savaş gemimiz Marmara'ya iniyordu. Mehmetçik
karada, havada ve denizde tetikteydi.
Yunanistan kısmi
seferberlik ilân etmiş, Türkiye de Silahlı Kuvvetleri'ni "kısmi
teyakkuz" durumuna getirmişti. Kısmi teyakkuzun genişletildiği
Ege Ordusu'nda özellikle Foça Anfıbi Birlikleri bölgeye yayılmaya
başlamıştı.
Yunan halkı panik içindeydi.
NATO müttefikleri ve AT ülkelerinde korkulu saatler yaşanıyordu.
Türklerin ise oldukça rahat ve telâşsız oldukları görülüyordu.
1974 yılından beri sürekli kaşınan Yunanistan başına iş arıyordu.
Neler oluyordu?
Türkiye ile
Yunanistan silahlı kuvvetlerini çatışmanın eşiğine getiren
gerginliğin temelinde ne vardı?
Ege konusunda Türkiye
ile Yunanistan arasında süregelen anlaşmazlığın kökü 1960'lı
yıllara kadar uzanır. Yunanistan, 1960-1973 yıllan arasındaki dönemde,
Ege'deki kıta sahanlığının tümünün kendisine ait olduğunu
iddia etmeye başlamış ve bazı yabancı petrol şirketlerine
petrol arama izni vermişti. Buna karşılık Türkiye, Ege Kıta
sahanlığında en az Yunanistan kadar haklara sahip olduğunu, bu
haklarından asla vazgeçmeyeceğini açıklamış ve 1976 yılında
"Hora" adlı araştırma gemisini Ege'ye yollamıştı.
Yunanistan ise Türkiye'yi hem Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyi'ne şikâyet etmiş, hem de Hora'nın çalışmalarının
durdurulması için La Haye Uluslararası Adalet Divanı'na başvurmuştu.
BM Güvenlik Konseyi 25 Ağustos 1976'da yaptığı toplantıda
kabul ettiği 395 sayılı kararında, her iki hükümete de kıta
sahanlığı dahil olmak üzere Ege'ye ilişkin sorunları görüşmeler
yoluyla çözümleme çağrısında bulunmuştu. Türkiye ile
Yunanistan arasında 1976 yılında imzalanan Bern Anlaşması da,
Ege'deki kıta sahanlığı sorununun görüşmeler yoluyla çözümlenmesini
öngörüyordu. |
|
Anlaşmanın
6. maddesi ise, sorun çözümlenmeden tarafların ihtilaflı
sularda araştırma yapmamalarını hükme bağlıyordu.
Yunanistan'ın başvurusunu
görüşen La Haye Yüksek Adalet Divanı, Türkiye'nin Ege'deki araştırma
çalışmalarının durdurulmasına ilişkin Yunan başvurusunu
incelemeye yetkili olmadığını kararlaştırmıştı.
BM Güvenlik Konseyi,
Uluslararası Yüksek Adalet Divanı kararları ve Bern Anlaşması'ndan
sonra taraflar arasında görüşme süreci başlamış, bu görüşmeler
1981 yılına kadar sürmüş, Papandreau iktidara gelir gelmez Türk-Yunan
diyalogunu tek taraflı olarak kesmişti.
Turgut Özal,
iktidara geldiği günden itibaren Yunanistan ile yeniden diyalog
kurmak, Kıbrıs ve Ege sorunlarını ortadan kaldırmak istemişti.
Hatta
Papandreau'a sık sık uzattığı zeytin dalı, sonuçta ünlü
"Davos Ruhu"nü doğuracaktı.
Davos buluşması
ilginçtir.
Yunanistan Başbakanı
Andreas Papandreau, Belvvedere Oteli'nde bir kokteyl vermektedir.
Konuklara "hoşgeldiniz" konuşması yapmak üzere
mikrofon önünde hazırlanırken, bütün gözler salonun giriş
kapısına yönelir. Türkiye Başbakanı Turgut Özal gülümseyerek
salona girmektedir. Özal aynı gülümseme ile doğruca
Papandreau'nun yanına gider ve elini uzatır. İki lider tokalaşırken
salonda alkış tufanı kopar. Papandreau konuşma yapmaktan vazgeçecek
ve Özal'ın koluna girerek bara doğru ilerleyecektir.
1986 yılı başlarında
Davos'ta yapılan "Avrupa Sevk ve İdare Sempozyumu''nda
Yunanistan Başbakanı Papandreau'nun ürkekliğine karşılık Türk Başbakanı
Turgut Özal tam bir "barışma taarruzu"na geçmiş ve
bunda başarılı olmuştur.
Özal, Papandreau ve
ABD Ticaret Bakanı Macolm Baldrige'in katıldıkları panelde, sırasıyla
Baldrige, Papandreau ve Özal konuşurlar. İlk iki konuşmacı,
klasik ekonominin dünya ve ülke sorunları için çözüm getirip
getirmeyeceği konusunda genel bir değerlendirme yaparken, Özal Türkiye'nin
altı yıl içinde gerçekleştirdiği ekonomik başarıları anlatır
ve öteki ko-
|